Whittaker... 70
yaşında emekli eşini kaybetmiş yaşlı bir karakter. Tabi yaşlı denince akla
genellikle evde oturmayı daha çok seven hareket çok etmeyen belki de hayattan
yorulmuş bir karakter gelebilir akıllara. İşte film başlar başlamaz bu
karakterin kesinlikle bunların tam tersi biri olduğunu anlıyoruz. Gezmeyi seven
enerjik bir karakter. İnsanlarla diyaloğa girmeyi seven ve onların hayatında
bir yer edinmek isteyen biri. Çünkü hayatında bir boşluk olduğunu hissediyordu.
Ta ki o Stajyer İlanını görene kadar. Bilinenden farklı olarak yaş kriteri 65
yaş ve üzeriydi. Ben daha önce de bir şirkette çalıştığı için tecrübeliydi de.
Başvurusu kabul oldu ve ilk iş gününe takım elbisesi çantası ve iş için gereken
malzemeleri ile beraber son derece özenli bir şekilde gitti. Onu şirket sahibi
olan Jules Ostin ‘in yanına verdiler. Jules, çok yoğun şirketini daha iyi
yerlere getirmek isteyen heyecanlı biri ama işlerin yoğunluğundan bazen
toplantılara gecikebiliyordu. Arkadaşlarına ailesine zaman ayıramayabiliyordu.
Öyle ki verdiği yaşlı stajyer ilanını da tamamen unutmuştu. Ben’i çok da
önemsemiyordu başta. Eğer sana ihtiyacım olursa mail göndereceğim deyip
başından göndermişti. Ben, günlerce onun mailini bekledi. Onu sürekli takip
etti. Jules hayatının bu yoğun döneminde bir CEO’ya ihtiyacı olduğunu düşündü.
Böyle olursa en azından İşleri zamanında yetişip ailesine de zaman
ayırabileceğini düşünüyordu. Ama tabi bir yandan da o kişiyi bulmakta
zorlanıyordu. Bir çok görüşme yaptı, ama kiminle görüştüyse şirketi benliğinden
uzaklaştıracağını hissettiriyordu Jules’a. Bu onun için kabul edilemez bir
durumdu. Ben onun canının sıkkın olduğunu farkındaydı. Bir gün ofise erken
gelip her sabah Jules’un canını sıkan o masanın dağınıklığını topladı ve Jules
İçin Ben döngüsü belki de orada başlamış oldu. Şirketin iyi olay çanları
çalındı ve herkes Ben’i alkışladı. Aslında küçük şeyler büyük mutluluklar
getirebiliyor. Ben işine o kadar tutkuluydu ki, patronunun etrafında olan
birçok şeyi gözlemliyordu ve görüyordu. Bir gün aracıyla gitmek üzere alan
Jules’un şoförünün alkol aldığını gördü onu uyardı ve Jules’un şoförlüğünü o
gün ve uzun süre Ben yaptı. Ben Jules’a tecrübeleriyle fikir ve güç veriyordu.
Kim olduğunu yakından takip ediyor ve ihtiyacı ne ise onun yanında olmak
istiyordu. Hatta bir gün acıktığını yorgunluğunu görüp toplantı sonrası ona iyi
gelecek bir çorba almıştı. Ama Jules Ben’in, kendi hayatına karıştığını
hissetmeye başlıyordu ve onu başka departmana aldırdı. O sabah başka bir yaşlı
stajyer Jules’a şoför olarak geldi ve işler hiç de beklendiği gibi olmadı.
Jules Ben’i yeniden yanına istedi. Kısa zamanda işlerine ve hayatına ne kadar
çok yardımı olduğunu işlerini kolaylaştırdığını görmüş oldu. Onunla konuştu ve
Ben ikna olduktan sonra birlikte seyahate bile çıktılar. Ve o günden sonra, Ben
Jules’un İyi kötü birçok anında yanında oldu ve işler yoluna girdi.
Film Hakkında Yorun
Bu filmde azmi,
sevgiyi, sabrı görüyoruz. İşini tutkuyla yapan, işi ne olursa olsun başarılı
olacaktır. İşini kesinlikle küçümseme, konumun ne olursa olsun, zaten içten
yaptığın her iş dikkat çekecektir. Hayatta aceleci olmamak gerekir. Sabrın sonu
hayır olacaktır. Her iyiliğin her işin bir sonucu olur. Önemli olan hayata
olumlu bakıp pozitif olmaktır. Çok yakın olduğun biri, benim de hayatıma dokunan
bir sözü her zaman bana hatırlatır ve bana güç verir, '' Güzel gören güzel
düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır. “ Hayattan her an lezzet almak
dileğiyle…
eveey şeker gibi filiiim bikaç defa izlediiim :)
YanıtlaSil